Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Bursa Şubesi ve Bursa Barosu’nun ortaklaşa düzenlediği Çağdaş Söyleşiler kapsamında Bursa’da düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında ‘basın özgürlüğü’ ele alındı.
Bursa’da uzun yıllardır Bursa Barosu ve ÇGD Bursa Şubesi’nin birlikte düzenlediği Çağdaş Söyleşiler’in bu kez konukları Avukat Celal Ülgen, Gazeteci Murat Ağırel ve ÇGD Danışma Kurulu Üyesi Fırat Yılmaz oldu. Moderatörlüğünü Avukat Ali Dokuzlu’nun yaptığı söyleşide ilk sözü alan Celal Ülgen oldu.
Düşünce özgürlüğünün uygulamada ne şekilde yürütüldünü ele alan Ülgen, iktidarın yargılamalarını Fetullahçılar dönemi ve AKP dönemi olarak bölmek gerektiğini belirtti. Ülgen, “Fethullahçı dönemki yargıda mutlaka delil ararlardı. Bulmak için de delil üretirlerdi. Üretilmiş delille sen bu suçu işlemişsin derlerdi. Ama şimdi AKP yargısında delile hiç gerek yok. Emir ve kumanda ile bu adamı yakala ve gözaltına al.” şeklinde yargılamaların hüküm sürdüğünü ifade etti.
Ülgen’in ardından sözü alan Gazeteci Murat Ağırel, “Bu ülke artık kleptokrasi durumuna gelmiş durumda. Nedir kleptokrasi? Diğer adı yağma düzeni, hırsızlık. Yani, bir ailenin, bir zümrenin, bir siyasi partinin veyahut da dini kendine araç yapmış insanların ülkenin bütün kaynaklarını yağmalayarak hırsızlık yapmasıdır. Yaşadığımız dönemin adı budur. Bunu anlatmak zorundayız gazeteci olarak.” diyerek yaşanılan süreci aktardı.
Sherlock Holmes ve yardımcısı Watson’ın bir macerasını anlatan Ağırel, “Akşam çadırlarını kurup yatıyorlar. Bir ara Holmes uyanıyor, Watson’ı kaldırıyor, gökyüzüne bakıyor ve diyor ‘Watson ne görüyorsun?’. Efendim, yıldızlar görünüyor. ‘Başka ne görüyorsun?’ diyor. ‘Yarın hava çok güzel olacak’ diyor. Gerçekten güzel, ‘Başka ne görüyorsun?’ diyor. Soran Holmes olduğu için, Watson da altında bir şeyler arıyor. Efendim, Uranüs, Venüs birbirine yaklaştı gibi çıkarımlar yapıyor, bütün teorileri bitiyor. En son Holmes’e Watson soruyor, ‘Ben de fikir bitti, siz ne görüyorsunuz?’ Holmes diyor ki, ‘Senin bütün teorilerine saygı duyuyorum, gördüğüm tek bir şey var, çadırımızı çalmışlar.”
“Çadırı çalınmış bir ülkede, yıldızların yorumunu yaptırmaya çalışıyoruz” diyerek basının geldiği noktanın durumunu anlatan Ağırel, gazetecilik denildiği zaman kalemini canı pahasına savunanlar olduğunu, bu uğurda katledilen Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç’i anarak, bu sorumluluğun gazetecilerin omuzlarına yüklendiğini belirtti. Günümüzde gazetecilerin yargı sopasıyla korkutulduğunu ifade eden Ağırel, kendisinin profesyonel sanık olduğunu ve şüpheli olduğu dava sayısının 114 olduğunu belirtti. “Haftanın 3 günü adliyedeyim, geri kalan günlerinde de Göztepe Karakolu’nda ifadedeyim” diyen Ağırel, “Gazeteci olmak ‘mimlenmiş’ gazeteci olmaktır.” diyerek mimlenme kelimesinin İkinci Meşrutiyet döneminden kalma bir söz olduğunu belirtti. “İkinci Meşrutiyet zamanında özgürlük ve hürriyet isteyenlerin evlerinin üzerine zabitler Arapça ‘mim’ işareti koyarmış, işaretlenirmiş. Onlar, sabah kalktıklarında tutuklanırmış. Oradan gelmiş mimlenmek kelimesi.” diyen Ağırel, Türkiye’deki hürriyet isteyen, hırsızı ortaya çıkaran gazetecilerin gazetecilik yaptığını belirterek “Bizler mimlenmiş gazetecileriz” dedi.
Ağırel, “14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde Türkiye’nin hayal ettiği yönetim şekli kurulursa, gazeteciler en azından bir nefes alacak. Ama emin olun ki gazeteciler yine yargılanacak. Çünkü bu düzen, bahsettiğimiz yağma düzeni sadece bir partiye, kişiye mahsup bir yapı değil. Gücü ele geçiren her insanın değiştiği bir yapıdan bahsediyoruz.” diyerek değişmeyecek insanların iktidarda olmasını istediklerini ve bunu dile getirdiklerini belirtti.
Bursa’da uzun yıllar gazetecilik yapan ve yerel basını yakından tanıyan Fırat Yılmaz, Bursa basınının durumunu öncelikle ele aldı. Yerel basının, merkez medyadan daha kötü durumda olduğunu, belediyelere bağlı hale getirildiğini ve baskılarla da giderek küçültüldüğünü belirten Yılmaz, kendisinin şimdi muhalefet partisi yönetici olarak CHP’nin basına yönelik çalışmalarını aktardı.
Yılmaz, “Medya sahipleri sadece gazetecilik yapacak, başka bir ticari faaliyette bulunmayacak.” diyerek sermaye sahiplerinin, ihale peşinde olan kişilerin gazete, basın yayın kuruluşlarına patronluk yapmasını istemediklerini belirtti. “Gazetelerin dağıtım engeline takılmasını engelleyeceğiz, dağıtım ağının gazetelerin ortak kontrolünde olmasını önemsiyoruz.” diyen Yılmaz, medyalarda sendikalaşmanın önünün açılmasını sağlayacaklarını ifade etti.
“RTÜK, televizyonların üstünde bir kılıç gibi durmakta, gerek ulusalda gerek yerelde basın yayın organları çok ciddi yaptırımlara uğramakta. Biz bunun yerine üniversitelerin, akademisyenlerin bu kurulda olmasını sağlayacağız.” diyerek RTÜK cezalarının basın yayın kuruluşlarına yönelik yaptırımlarının iktidarın denetimine bırakılmayacağını belirten Yılmaz, şeffaf, denetlenebilir reyting ölçüm sisteminin kurulmasını sağlayacaklarını söyledi.
Yılmaz, basın kartının meslek örgütlerinin ortak oluşturacağı kurul ile sağlanması gerektiğinin altını çizerek, yerel yönetimlerin basın bürolarıyla Bursa’nın ikinci Bab-ı Ali olma özelliğinin elinden alındığını belirtti. “Belediyelerin basın büroları eliyle, medya patronlarına yönelik baskılarla, Bursa’da yerel gazeteciliğin can çekişme aşamasını geçti, öldü.” diyerek sözlerini tamamladı.
Söyleşinin sonunda söz alan Bursa Baro Başkanı Metin Öztosun, “Avukatlar olarak biz sandıkları boş bırakmayacağız. Bursa’da avukatsız okul bırakmayacağız ama buradan da sivil topluma çağrıda bulunmak istiyoruz” diyerek seçim güvenliği konusunda partilerle çalışmak istemeyenlere de baro olarak destek vereceklerini açıkladı. Sandık eğitimi vereceklerini belirten Öztosun, “Namussuzlar kadar cesur olalım” diyerek sözlerini sonlandırdı.