Mert TAŞÇILAR
Odatv Editörü
Cumhuriyet tarihi boyunca, önce Kurtuluş Savaşı daha sonra çok partili yaşam, darbeler ve son olarak da AKP iktidarı döneminde gazetecilik hep zor dönemlerin şahidi oldu.
Bugünlerde ise durum farklı…
Basın özgürlüğüne politik bir tercih olarak açıktan baskı uygulanmasına pek şahit olmamıştık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “CHP’nin başını çektiği medyanın azımsanmayacak alıcısı var; hamlelerini boşa çıkarmak görevimiz” diyerek muhalif yayın organlarını tek bir çuvala doldurması bundan.
Saray, İçişleri Bakanlığı, RTÜK, BTK, Troller, yandaş gazeteler dört bir koldan başlattıkları operasyonel hamlelerin arkasında bu politika yatıyor.
Son örnek Odatv.
Günlük tekil ziyaretçi sayısı 1 milyonu aşan, yani günlük 1 milyonluk tirajı olan Odatv, halkın ve siyasi parti temsilcilerinin davet edildiği gizli kapaklı olmayan MİT şehidimizin cenaze töreninin haberini yaptığı için kapatıldı.
Önce Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve haberi yapan Manisa Muhabiri Hülya Kılınç daha sonra da Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan tutuklandı. Bununla birlikte aynı konuyla ilgili sırf “case officer” diyerek tweet attığı için Murat Ağırel de cezaevine atıldı. Ek olarak Yeni Yaşam’ın Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yazı işleri Müdürü Aydın Keser de aynı nedenle cezaevine konuldu.
Tabi mesele herkese açık bir cenaze töreni değildi. Öyle ya gizli kapaklı bir defin olsaydı neden üzerinde koskoca “TEŞKİLAT BAŞKANI” yazan çelenk gönderilmişti.
Yukarıda bahsettiğim organize hareketle birlikte yani Saray, İçişleri Bakanlığı, RTÜK, BTK, Troller, yandaş gazeteler bu haberin ardından linç kampanyasına başladı. Odatv.com başta olmak üzere her gün 1 milyondan fazla kişinin haber alma hakkı sırf muhalif yayınlar nedeniyle boğuldu. Site erişime engellendi, tutuklanan gazeteciler MİT kanunu ihlalden yargılanacak.
Yetmedi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sosyal medya hesabından isim vererek doğrudan, eşi aynı zamanda emekli emniyet müdürü olan Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız’ı “PKK sevicisi” olarak nitelendirdi.
Dedim ya mesele MİT şehidimizin cenazesinin haberi değildi. Her şey “CHP’nin başını çektiği medyanın azımsanmayacak alıcısı var; hamlelerini boşa çıkarmak görevimiz” sözlerinde saklı.
Odatv’ye yönelik bu boğma operasyonun ardından Halk TV, FOX TV, TELE1 TV gibi muhalif televizyonlara cezalar yağmaya başladı. Fatih Portakal, Ayşenur Arslan gibi çok izlenen isimlerin programlarına en ağır ceza olan 3’er 5’er kez program durdurma cezaları verildi.
Aynı süreçte Yılmaz Özdil, Can Dündar, Fatih Portakal, Aykut Erdoğdu ve CHP’li Başkanların evlerine “kaçak” denilerek baskınlar yapıldı. Daha sonra “kaçak” denilen yapıların dört bir yanı açık “sundurma” olduğu anlaşıldı.
Bitmedi…
CHP’li Belediyelerin koronavirüs nedeniyle başlattıkları yardım kampanyaları engellenirken, banka hesapları bloke edildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na İçişleri Bakanlığı tarafından 27 ayrı soruşturma başlatıldığı ortaya çıktı.
“İsimsizler Hareketi” diyerek muhalif bir hareket başlatan Taylan Kulaçoğlu ile gazeteci Hakan Gülseven gözaltına alındı. Yetmedi gazeteci Hakan Aygün de ayrı bir operasyon kapsamında gözaltına alındı.
Bu sırada ÇYDD bursuyla okuyup Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli gazetecilerden olan Barış Pehlivan cezaevinde darp edildiğinin görüntüleri ortaya çıktı.
Yeniçağ yazarı Murat Ağırel hakkında Sabah gazetesinde FETÖvari bir hamleyle “15 dakikalık sır görüşme” diye bir haber yapıldı. İddianameye dayandırılan haberde Ağırel’in Sputnik’te canlı yayına bağlandığı görüşme çıktı. Söz konusu görüşmenin kaydı hem canlı yayınlanmış hem de Youtube’da halen bulunuyor. İşin ilginç tarafı şuydu Sabah’a sızdırılan iddianame daha gazetecilerin avukatlarında bile yoktu.
Bunlar muhalif medyaya yönelik operasyonun sacayaklarını oluşturdu. RTÜK yayınları durdurdu, BTK siteleri erişime kapattı, İçişleri Bakanlığı gözaltına aldı, Troller hedef gösterdi Saray şürekası da propaganda geliştirdi.
Tabi tüm bu muhalif medyayı boğma operasyonun başlatılmasının perde arkasında yaklaşan bir seçim takviminin olması var.
Ekonomi kötüydü, koronavirüs salgını nedeniyle daha da kötü bir yola girildi. Belki seçime kadar idare edilebilirdi ancak salgın bu ihtimali ortadan kaldırdı. FED ile swap görüşmeleri, Londra’daki finans merkezlerine döviz üzerinden TL satma engellemesi getirilmesi, BDDK’nın bazı kuruluşlara işlem yasağı kararı almasının nedenleri bunlar.
Yani milyonlarca insanın takip ettiği gazetecilere, televizyonlara ve internet sitelerine bu denli baskı yapmasının amacı gelen bir ekonomik buhran dalgasının ve onun ardından gelecek muhalefet tsunamisini engellemek. Eğer bunu engelleyemezse artan işsizlik ve enflasyon seçimdeki oy oranlarına da yansıyacak.
Çünkü bu ekonomik buhrana bu yıl salgın nedeniyle vergi gelirlerindeki büyük azalma ve Türkiye’nin neredeyse tek sıcak para kaynağı olan Turizm gelirlerindeki sert düşüş de eklenince bir erken Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
En başa dönersek…
Odatv’ye yönelik operasyon bu sacayağının büyük bir parçasını oluşturuyor. Ancak ortaya çıkan iddianame cenazede çekilmiş iki fotoğrafa ve bir tweete dayanıyor. Üstelik hukuki çelişkilerle doluyken açıkçası yandaş basında bile bu kadar zayıf bir iddianamenin çıkacağı beklenmiyordu.
İddianamedeki iki kare fotoğrafta cenazeye katıldığı ileri sürülen MİT görevlileri var olduğu söyleniyor. Siyasi partilerin davet edildiği kamuya açık cenazede MİT görevlilerinin olduğunu kim, nasıl bilebilir bu anlatılmıyor. Bu mantıkla bakıldığında her şehit cenazesine katılan MİT görevlileri ifşa edilebilir.
İktidar bir düşman hukuku politikası yürütüyor. Türkiye’yi uzun zamandır “Biz” ve “düşmanlarımız” anlayışıyla yönetiyor. Bu politikaya göre kimse muhalif olamaz. Muhalif olanlar mutlaka arka planda düşmanlarla işbirliği içerisindedir. Ya PKK’lıdır ya da FETÖ’cüdür ya da diğer terör örgütlerine bağlıdır. İngiliz uşağıdır, Amerika’nın hizmetindedir vs. vs.
Sonuç olarak yazıyı Nietzsche’nin el yazmalarının toplandığı “Güç İstenci” kitabının 306. notuyla bitirelim:
“Manevi ideallerin zaferi, tüm diğer zaferler gibi aynı ‘ahlaksız’ araçlarla kazanılır: Güç, yalanlar, iftira adaletsizlik…”