1980 öncesinin, kavga eden kuşağın insanlarıyız biz…
Birbirimize kurşun sıktık, kurtarılmış kentler, mahalleler yarattık…
Birimizin olduğu sokaklara, caddelere, şehirlere ötekimiz giremiyordu.
Demokratik kültürden, hoşgörüden, uzlaşmadan, ötekinin düşüncesini, duygusunu anlamaktan bihaberdik.
Gençtik, kanımız kaynıyordu, tartışmaya, kavgaya eğilimliydik.
Yine de ezilenlerden yanaydık.
Egemenlerin postalları altında ezilenlere, sömürülenlere, onuru çiğnenmek isteyenlere sahip çıkmak gibi bir vicdani sorumluluk da duyuyorduk.
Anti-emperyalisttik aynı zamanda…
Sonra 12 Eylül Darbesi oldu.
Karanlık bir tünele girdik.
600 bin insan gözaltına alındı, köyleri, mahalleleri, şehirleri paylaşamayan “Ülkücüler-Devrimciler” aynı hücreyi paylaşmaya başladık.
“Karıştır-barıştır” politikasına sıcak bakmasak da sopa zoruyla aynı yerde yaşamak zorunda bırakıldık.
Yine de bir araya gelmemiz çok uzun sürdü. 1980 sonrasında yavaş yavaş birbirimiz anlamaya, ötekinin fikrini dinlemeye başladık. En azından kavga etmemenin yollarını aradık, kısmen de bulduk. Biz de Bursa’da kendi çapımızda bunun arayışı içinde olduk ve galiba aynı şeyleri düşünmesek de, aynı masanın etrafında oturmayı başarabildik. Bu başarının adı Demokrasi ve Uzlaşma Grubu’dur. Demokrasi ve Uzlaşma Grubu adı altında yaşanan 1994 yılından bu yana devam eden serüven bunun bir kanıtı…
Farklılıklarımızla bir arada durmayı başarabildiğimiz bu çok özel yapı hakkında kamuoyunun önüne pek çıkmadı. Lodos Haber dergisinin bir sayısının kapağı olmak dışında…
İlk adım Gıyasettin Bingöl, Yüksel Baysal, Hayrettin Çakmak ile Necati Kartal‘dan geldi.
Homojen olmayan grup 1990’lı yılların ikinci yarısında Kervansaray Otel’in küçük odasında okumaya, tartışmaya, farklı fikirleri değerlendirmeye başladı.
Ara ara yaptığımız bu buluşmanın bir başka boyutunu televizyona taşıdım.
AS TV’de Bursa’nın Nabzı programında farklı düşüncedeki insanları bir masanın etrafında buluşturmaya başladım.
Konuklarım konuştukça zenginleştim.
Sadece ben mi?
Konuklar birbirleriyle tanıştı, tartışma sonrasında aynı masaya oturdu.
Farklı düşüncelerinden zenginleştiklerini söylediler.
Şimdiki gibi değil; vicdanların henüz buzdolabına kaldırılmadığı dönemde, herkes ötekisinden etkilendi.
Şimdinin bazı kahramanlarının ortalıkta görünmediği 28 Şubat post modern darbesinin ardından İlahiyatçı Gıyasettin Bingöl, sahibi olduğu dershaneden öğrencilerinin ve öğretmenlerinin gözleri önünde gözaltına alındı.
Zehra Vakfı’nın Genel Sekreteri olarak sorgulandı, ertesi gün serbest bırakıldı.
Bir yandan bu adaletsiz uygulamayı günün siyasetçilerine iletip, yardım isterken, öte yandan yerel bir gazetedeki köşemde uygulamayı en sert şekilde eleştirmiştim.
Biraz da böyle sağlamlaştı Demokrasi ve Uzlaşma Grubu’nun yapısı…
Gıyasettin Bingöl’ün genel sekreterliğini yaptığı Zehra Vakfı’na bağlı Bursa’da kurulu bulunan İlim Yardım Yardımlaşma Vakfı, dönemin egemenlerinin gözüne batıyordu.
Bu vakfın tüzüğüne değiştirerek, Demokrasi ve Uzlaşma Vakfı’na dönüştürdük.
Bu süreçte düzenli toplantılar yapmaya başladık. Hemen her ay bir yerde yemek yiyor, kendi aramızda söyleşiyorduk. Yüksel Baysal, Gıyasettin Bingöl, Tahsin Bulut, Niyazi Pakyürek, Sami Bilge, Mustafa Özçelik, Erdal Akaltun ekibin en baştan bu yana devam eden ana direkleri… Gruptan bazı arkadaşlarla yollarımız ayrıldı. Bazıları kendi istekleriyle çekildiler aramızdan, bazılarının ise demokratik kültürü yetmedi aramızda olmaya… Niyazi Pakyürek, Hayrettin Çakmak, Kemal Ekinci, Ceyhun İrgil içimizden çıkarak milletvekili oldular.
Ne yazık ki Niyazi Pakyürek hariç, diğer milletvekilleriyle, görev süreleri ve sonrasında yollarımız bir daha kesişmedi.
Vefalı çıkmadılar anlayacağınız…
Bu dönem iki arkadaşımızı daha parlamentoya gönderdik.
İYİ Parti Milletvekili Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu ile AK Parti Milletvekili Refik Özen…
Bu süreç içinde yeni ve çok değerli arkadaşlar katıldı aramıza…
Selçuk Türkoğlu, Nevzat Bayram, Maksut Yazıcı, Hüseyin Hüsnü Serdar, Ali Molla, Özkan Aybay, Ali Sünlüklü, Dr. Can Başaran, Erol Gülmez, Abdurrahim Işık, Adnan İslamoğulları, Ertan Tanırgan, Güney Özkılınç, Mehmet Atmaca, İbrahim Erdoğan, Mehmet Ciranoğlu…
Bizi zenginleştirdiler, farkındalıklarımızı artırdılar. Bir de aramızda bir süre bulunanlar oldu.
Sedat Yalçın, Harun Akın, Yahya Şimşek, Şadi Özdemir, Gürhan Akdoğan, Şahin Gencal gibi…
Şimdiye kadar da onlarca konuk ağırladık. Abdullah Gül, Faruk Çelik, Recep Altepe, Mustafa Bozbey, Murat Karayalçın, Meral Akşener, Ertuğrul Yalçınbayır, Adil Gür, Ümit Özdağ, Onur Öymen, Ali Yaşar Sarıbay, Süleyman Uludağ, İsmail Tatlıoğlu, Mustafa Yurtkuran, Mustafa Kamalak, Altan Tan, Aykan Erdemir, Özer Sencer, Hurşit Güneş E. Kurmay Albay Mustafa Önsel, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu hatırlayabildiğim birkaçı…
Demokrasi ve Uzlaşma Grubu, aslında bir arkadaş grubu… Kamuoyunun önüne çıkmayı çok istemedik. Ancak biraz da gazeteci kıskançlığı olduğunu söylemem lazım… Gazetecilerin böylesine önemli bir oluşumu görmezlikten gelmek sanırım işlerine geliyor.
Sonuç olarak, yerelden, Bursa’dan çıkan bu oluşum ülke geneline yayılabilirse, her düşünceden bir masa etrafında oturup konuşabilirse, ülkenin demokratikleşmesi müthiş bir katkı olur.
Bu yazının dipnotu: Bizimle söyleşi yapan Lodos Haber, Özlem Buğday Yağmur’un söyleşisinin tamamını yukselbaysal.com’dan okuyabilirsiniz.