*Bir ÇGD üyesi…
Koronavirüs günlerinde, Türkiye’nin yöneticileri toplum genelinde bir “evde kal” kampanyası başlattı. Zaman zaman “sokağa çıkma kısıtlaması” uygulandı. Gazetecilerin mesaisi ise bu süreçte büyük oranda devam etti.
Sizinle şimdi bir yolculuğa çıkalım. Bir an için Demirören Medya Grubu’nun İstanbul’da bulunan merkezinde çalıştığınızı düşünün. Koronavirüs günlerinde, kamu otoritelerinin çağrısına rağmen evde kalmıyorsunuz, tüm riskleri göze alarak haber kaynaklarınızla temas kurmak, görevinizin başında olmak zorundasınız. Sahada haber peşindesiniz. Çalıştığınız yerdeki yöneticilerinizin bu özverinizin farkında olduğunu düşünmek istiyorsunuz. Onlar da sizi ödüllendirmek istiyor, “ne yapmalı” diye içten içe düşünüyorlar. “Fazladan izin mi kullandırsak; yoksa dönüşümlü çalışmaya mı geçsek?” şeklinde bir teklif bekliyorsunuz. Ancak, tüm bu beklentilerinizin dışında bir gerçekle yüzleşiyorsunuz: Emek verdiğiniz, çalıştığınız binanın otoparkına bir konteyner getiriliyor, bu süreçte tüm muhabir ve kameramanların habere oradan gidip gelmesi kararlaştırılıyor. Binaya girişler yasaklanıyor.
“İşini yapmak istemeyen yanıma gelsin”
Peki “konteyner” ne demek? Türk Dil Kurumuna göre “Çeşitli eşyaları taşımak için uluslararası standartlara göre tahtadan veya metalden yapılmış büyük kasa” anlamına geliyor. Arkadaşlarınızla birlikte kendinizi önce bu kasalarda buluyorsunuz. Ardından günümüzün iletişim aracı Whatsapp uygulamasından çalışma arkadaşlarınızın olduğu grubunuza bir bildirim düşüyor. O mesajda, “Binaya bundan sonra hiç girmeyin, alanı daraltıyoruz” yazıyor. Binaya girişlerin yasaklandığı bilgisinin bir mesajla toplu olarak size iletilmesine tepki göstermeli misiniz? Yanıtınız “evet” ise, yöneticinizin vereceği cevabı dinleyin: “Korkunun faydası yok. Tüm kanallar hiçbir önlem almadı. Kendi önleminizi alın. Herkes terbiyesini takınsın. İşini yapmak istemeyen, yanıma gelsin!”
İşten çıkarmak yasak, istifa serbest!
Yalnızca dönüşümlü sisteme geçmek isteyen CNN Türk’ün İstanbul merkezinde çalışan muhabirlerin ve kameramanların mobbing uygulanarak bir konteynere yerleştirilmek istenmesinin hikâyesi, işte böyle başlıyor.
Bu duruma itiraz eden muhabirler ve kameramanlara “tüm yıllık izinlerinizi kullanın” deniliyor. Sonuç olarak, CNN Türk’ün mesleğinin en verimli dönemini yaşayan genç muhabirlerinden Özgür Deniz Kaya, Cansel Kiraz ve Zeynep Timurlenk’in işlerine son veriliyor. Daha doğrusu, işten çıkarmanın yasaklandığı pandemi sürecinde, istifaya zorlanıyorlar. Gazeteciler, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde işsiz kalıyor.
Gazeteciler haksız olabilir mi?
Akla gelen soru şu: Gazetecilerin bir konteynerde çalışmaları, yani diğer arkadaşlarıyla temaslarının azaltılması, iyi niyetli bir öneri olarak değerlendirilemez mi? Yani gazeteciler haksız olabilir mi? Mümkün. Ancak şu konulardan bağımsız olarak değerlendirilmemeli: Sahada çalışanların binaya girişleri bir mesaj yoluyla yasaklanırken, medya grubu bünyesindeki diğer birimlerin binaya girişleri devam etti. Duruma itiraz eden gazetecilerin yıllık izinleri tükettirildi, ardından izni biten 3 genç gazeteci işinden edildi. En önemlisi işinden edilenlerin yerine yeni bir muhabir-kameraman ekibi oluşturuldu ve konteyner sistemi, bu itirazların üzerinden çok geçmeden iptal edildi. Binaya girişlerin eskisi gibi devam etmesi, sizce de gerçek niyeti ortaya koymak için yeterli değil mi?
Ekranda tartışılan virüs başka kamera arkasındaki başka mıydı?
Bir diğer mesele, koronavirüsün CNN Türk haber merkezinde ilk etapta bir “hastalık” olarak görülmemesiydi. Stüdyoya konuklar alınarak, konunun ciddiyetinden bahsedildi hep. Haber bültenleri için röportajlar yapıldı; ama iş haber merkezinde çalışanlar için alınması gereken önlemlere gelince “zaten havadan bulaşmıyor” denildi. Çalışanlar, “maske alınsın, önlem alalım, ailemizde riskli grupta olan insanlar var” dediğinde ise yöneticilerden, “Eve gidince görüşmezsiniz, olur biter” yanıtını aldı. Daha da ilginci, koronavirüs belirtileri olduğundan şüphelenen bir haber merkezi yöneticisinin kendisine test yaptırmasına bile izin verilmedi. Medya, ekranda gerçekleri irdelerken kamera arkasında o gerçekten olabildiğince kaçtı.
Saray medyasının yöneticileri konteyneri layık gördü
Türkiye, koronavirüs günlerinde, ücretsiz izni doğallaştırarak, keyfi işten çıkarmanın önünü açan bir iktidar tarafından yönetiliyor. Saray’dan talimat alarak gazeteleri, televizyonları kontrol edenler de buna çanak tutuyor. Dolayısıyla konteynere davet edilen, ardından işinden olanlar yalnızca gazeteciler değil. Topyekûn bir ülkede yaşayanlar, bir halk, konteynervari bir düzende yaşamakla sınanıyor. Gazeteciler bu sınava itiraz etti, işinden olmak pahasına reddetti. Konteyner meselesi, koronavirüs günlerinde basın tarihine yeni bir kara leke olarak geçti.